Hakkımda

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit. Architecto, culpa dicta dolor facere fuga iste, iure magni non odit porro possimus quo soluta temporibus, tenetur unde ut vitae. Doloremque, magni?

Tarih 07 Şubat 2022

 

Sendikal Faaliyet Kapsamında Eylemlere Katılmak Cezai Müeyyideye Tabi Mi?

 

  Sendika kararına uyarak eyleme, toplu eyleme,ya da gösteriye katılmak disiplin cezasını gerektiren bir durum değildir. Burada önemli olan 2 husus vardır. Öncelikle grev, toplu eylem gibi durumlara iştirak etmek sendikal faaliyet kapsamında olmalıdır yani sendikaca bu yönde bir karar alınmalıdır. İkinci husus ise haklı bir mazerettir.

 

   Peki burada haklı mazeretten kasıt nedir? Haklı mazeret; eylemin temel sebebinin hak aramak ya da eylem yapanların şahsi çıkarlarını korumak olmalıdır.  İHAM, Demir/Baykara kararı başta olmak üzere, Türkiye’nin 11. madde ihlalinden mahkum olduğu başka birçok kararında da, gerektiğinde toplu sözleşme ya da grev haklarını kullanmanın hukuksal dayanağının “çıkarların korunması” olduğunu vurguladı (Gülmez, 2008a, b, c, d; Gökçeoğlu-Balcı; Çelik) Başka deyişle, sendikal hakların bölünmezlik ve bütünselliği ilkelerinin 11. maddedeki dayanağı, sendika hakkının amaç öğesi olarak tanımlanan üyelerin “çıkarlarını korumak”tır. “çıkarların korunması, sendika hakkının amaç öğesi olarak Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerinde de vardır.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiverdiği bir kararında; çok önemli bir konuya değinmiştir. Verilen disiplin (kınama) cezasının, çok hafif olmakla birlikte sendika üyelerinin grevlere ya da başka sendikal eylem(ler)e meşru katılımdan caydırıcı nitelik taşıdığını ve sözleşmede öngörülen sınırlama rejiminin koşullarından biri olan “demokratik bir toplum için zorunlu (önlem) olma” koşuluna aykırı olduğunu saptadı.

 

4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun l.maddesinde; “Bu Kanunun amacı, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi için oluşturdukları sendika ve konfederasyonların kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumluluklarını belirlemek ve toplu sözleşme yapılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” düzenlemesine, 3/f.maddesinde de; sendikanın, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları ifade edeceği düzenlemesine yer verilmiştir.

 

Diğer taraftan, Türkiye’nin de onayladığı 87 numaralı ILO Sözleşmesi’nin 3/1. maddesinde; çalışan ve işveren örgütlerinin, tüzük ve yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahip oldukları, 8/2. maddesinde; yasaların, sözleşme ile öngörülen güvencelere zarar verecek nitelikte olamayacağı veya zarar verecek şekilde uygulanamayacağı belirtilmiş, 151 numaralı ILO Sözleşmesi’nin 3. maddesinde; Sözleşmenin uygulanması bakımından “kamu görevlileri örgütü” deyiminin; amacı kamu görevlilerinin çıkarlarını savunmak ve geliştirmek olan örgüt anlamına geldiği, maddenin devamında ise, kamu makamlarının bu hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmaları gerektiği belirtilmiş, 4/2-b maddesinde de; bir kamu görevlisini, kamu görevlileri örgütüne üyeliği veya böyle bir örgütün normal faaliyetine katılması nedenleri ile işten çıkarmanın veya ona zarar vermenin, sendikal örgütlenme özgürlüğünün ihlali olduğu vurgulanmıştır.

 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Dernek kurma ve toplantı özgürlüğü” başlıklı 11. maddesinde; “1) Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir. 2) Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel değildir.” hükmü bulunmaktadır.

Dolayısıyla sendika hakkı, iç hukuk ve uluslararası hukukta güvence altına alınmış olmakla birlikte gerekli durumlarda sınırlanabileceği kabul edilmiş, Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci ve izleyen fıkralarında sendika hakkına yönelik sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Ancak, hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açık olup, sendika hakkına getirilen sınırlandırmaların denetiminde, Anayasa’nın 51. maddesi kapsamında Anayasa’nın 13. maddesi ve ülkemizin taraf olduğu sözleşme hükümlerindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır.

 

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 26. maddesinde; “Devlet memurlarının kamu hizmetlerini aksatacak şekilde memurluktan kasıtlı olarak birlikte çekilmeleri veya görevlerine gelmemeleri veya görevlerine gelipte Devlet hizmetlerinin ve işlerinin yavaşlatılması veya aksatılması sonucunu doğuracak eylem ve hareketlerde bulunmaları yasaktır.” kuralına yer verilmiş, 125/C-b maddesinde ise; “Özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek” aylıktan kesme cezasını gerektiren eylemler arasında sayılmıştır.

 

Üyesi bulunduğu sendikanın çağrısı üzerine göreve gitmemesinin 657 Sayılı Kanun’un 125. maddesinde belirtilen “özürsüz olarak gitmeme” olarak sayılıp sayılamayacağı, diğer bir ifadeyle sendikal faaliyet olarak belirtilen eylemin anılan madde kapsamında mazeret olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin tartışılması gerekmekte olup, bu tartışma somut olayda, sendika hakkının sınırlandırılabilir olup olmadığını belirleme açısından önem kazanmaktadır.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına bakıldığında, Mahkemece; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin nitelikli haklar olarak adlandırılan 8-11. maddelerinin ikinci paragraflarında yer bulan haklara yönelik sınırlama veya hakka müdahale, kanunla düzenlenip düzenlenmediği (yasallık) açısından irdelendikten sonra meşru bir amaca yönelik sınırlamanın, demokratik toplumda gerekli olup olmadığı hususu sıkı bir şekilde denetlenmektedir.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Handyside/İngiltere davasında uygulanan “demokratik toplumda gerekli olma” testinde, “gereklilik” kavramının “faydalı” ya da “istenilir” olma kavramları gibi esnek olmadığı, “zorlayıcı bir toplumsal neden”i karşılaması gerektiği, demokrasinin yapıtaşlarının çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik olduğu, hakka yönelik herhangi bir sınırlamanın hedeflenen meşru amaçla ölçülü olması gerektiği vurgulanmış, Stankov ve Ilinden Birleşik Makedonyalılar Örgütü /Bulgaristan kararında da, Sözleşme’nin 10. ve 11. maddelerinin hakka müdahale ve hakkı sınırlamayla ilgili ikinci fıkralarında geçen “gereklilik” kavramının “zorlayıcı bir toplumsal neden”i ifade ettiği, bu durumda sendika hakkına yargısal veya idari bir müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerektiği, bu çerçevede meşru amaçla orantılı olması yanında müdahalenin haklılığı için kamu makamlarının gösterdiği gerekçelerin konuyla ilgili ve yeterli olmasının zorunlu bulunduğu belirtilmiştir.

 

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından; Kaya ve Seyhan/Türkiye davasında; Eğitim-Sen üyesi öğretmenlere, KESK’in çağrısına uyarak, parlamentoda tartışılmakta olan kamu yönetimi kanun tasarısını protesto etmek üzere düzenlenen bir günlük ulusal eyleme katılmaları nedeniyle 11/12/2003 tarihinde göreve gelmedikleri için uyarma cezası verilmesinin, her ne kadar bu ceza çok küçük olsa da, sendika üyelerinin çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı, öğretmenlere verilen disiplin cezasının “acil bir sosyal ihtiyaca” tekâbül etmediği ve bu nedenle “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı belirtilmek suretiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinin ihlal edildiği yönünde hüküm kurulduğu görülmektedir.

 

İHAM’ın aktardığı bu kararına koşut olarak, davacı öğretmene verilen uyarı cezasının; “her ne kadar ... çok küçük olsa da, sendika üyelerinin çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı, öğretmenlere verilen disiplin cezasının ‘adil bir sosyal ihtiyaca’ tekabül etmediği ve bu nedenle “demokratik bir toplumda gerekli’ olmadığı sonucuna var(dı), bunun sonucu olarak, bu davada başvuranların AİHS’nin 11. maddesi anlamında gösteri yapma özgürlüğünü etkili bir şekilde kullanma haklarının orantısız olarak çiğnendiği gerekçesiyle” 

 

 

  Sendika kararına uyarak eyleme katılmanın disiplin cezasını gerektirecek bir suç olmadığına dair yüksek mahkeme kararları mevcuttur.

 

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 2009/1063 Esas 2013/1998 Karar Sayılı kararında;

 

Daire büyük bir oy çokluğuyla aldığı kararda davacının sendikasının kararına uyarak 1 gün göreve gelmeme eyleminin “sendikal faaliyet” kapsamında olması ve “mazeret” olarak kabul edilmesi gerektiği, dolayısıyla da aylıktan kesme cezası verilmesinde hukuka aykırı olduğuna kanaat getirmiştir.

 

ERZURUM BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 3. İDARİ DAVA DAİRESİ 2018/1592 Esas 2020/223 Karar Sayılı kararında;
 

Erzurum Bölge İdare Mahkemesi sendikal eylem nedeniyle disiplin cezası verilemeyeceğine karar vermiştir. Davacı sendikanın aldığı karar doğrultusunda 1 günlük işi bırakmış, işe gitmemiştir. Bu sebeple kendisine disiplin soruşturması açılmış, sonucunda aylıktan kesme disiplin cezası verilmiştir.  Açılan iptal davası sonucu verilen kararda ise, davacının bir gün işe gelmemek şeklindeki eyleminin sendikal faaliyet kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, anayasal bir hakka dayandığı ve sözleşmelerce güvence altına alınan bir hakkın kullanımı nedeniyle disiplin suçu teşkil etmeyeceği bu sebeple de disiplin cezası verilemeyeceğine karar verilmiştir.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından incelenen Satılmış ve diğerleri/Türkiye davasında;

 

 KESK, kamu sektöründe çalışan personele ilişkin kanunun Meclis gündemine taşınması nedeniyle 2 Mart 1998 tarihinde ulusal düzeyde bir eylem yapma kararı almış, 07.00-15.00 saatleri arası ile 15.00-23.00 saatleri arası çalışan başvuranlardan iki grup, çalışma koşullarını protesto etmek amacıyla iş yavaşlatma eylemi çerçevesinde üç saat süreyle görev yerlerini terk etmişler, bu eylem sırasında araçlar gişelerden para ödemeden geçmiştir. Devamında, idare eylem nedeniyle uğradığı zararı tazmin için başvuranlara dava açmış ve aleyhlerine hukuk mahkemesinde tazminata hükmedilmiştir. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinin hangi koşullarda grev hakkı tanıdığı ve bu madde çerçevesinde bu hakkın tanımının ne olacağı hususlarına değinmeksizin başvuranların işlerini üç saat süreyle yavaşlatmalarının, sendikal hakların kullanımı bağlamında toplu eylem olarak değerlendirilebileceğine kanaat getirmiş ve alınan tedbirin örgütlenme özgürlüğüne müdahale oluşturduğunu tespit etmiştir. değerlendirilebileceğine kanaat getirmiş ve alınan tedbirin örgütlenme özgürlüğüne müdahale oluşturduğunu tespit etmiştir.

 

Anayasa Mahkemesine yapılan başvurularda da, mahkemece, müdahaleye neden olan gerekçelerin sendika hakkını kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük” ilkesine uygun olduğunun inandırıcı bir şekilde ortaya konulup konulamadığı değerlendirilmektedir.

 

Yukarıda değinilen açıklamalara göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi tarafından sendika hakkına müdahalenin sınırı dar bir şekilde çizilmiş, “demokratik toplumda gereklilik” kriterini taşımayan sınırlama ve müdahalelerin hak ihlali oluşturduğu yönünde kararlar verilmiştir.

 

Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında da açıkça belirtildiği üzere:

 "her ne kadar bu ceza çok küçük olsa da, sendika üyelerinin çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşımaktadır."

 

 Kararlardan da açıkça anlaşılacağı üzere “üyesi bulunduğu sendika ve konfederasyonun aldığı karar doğrultusunda hareket edenler açısından özürsüz olarak işe gelmeme eyleminden söz edilemeyecektir. İşin niteliği ve süresi de dikkate alınarak Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan bir hakkın kullanımı çerçevesinde fiil disiplin suçu teşkil etmeyecektir. Bu sebeple de kişilere bu fiil nedeniyle disiplin cezası verilemeyecektir. Sendikal faaliyet kapsamında eylem disiplin suçu değil mazerettir.

 

 

SENDİKAL EYLEM NEDENİYLE DİSİPLİN CEZASI VERİLEMEYECEĞİNE DAİR DİĞER KARARLAR İÇİN TIKLAYINIZ.

 

 

En doğru bilgiyi size her zaman avukatınızın vereceğini unutmayın.

 

Shape
Arrow Up